Diyarbakırlı Ramazan Hoca cinayetinin düşündürdükleri

TAKİP ET

Sosyal medyada 'Diyarbakırlı MalcolmX' ya da 'Diyarbakırlı Ramazan Hoca' olarak ünlenen Ramazan Pişkin, Cerrahpaşa'da bulunan işyerinde uğradığı bıçaklı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Adi bir cinayet gibi görülen ölümünün ardından ise bir yığın soru işareti bıraktı?

Sosyal medyada “Diyarbakırlı Ramazan Hoca” olarak ünlenen Ramazan Pişkin dün (31 Ocak Çarşamba) Cerrahpaşa’da Kocamustafapaşa Caddesi üzerinde bulunan işyerinde ölü olarak bulundu. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya bu gün yaptığı açıklamada katil zanlısının yakalandığını duyurdu. Katil zanlısı “kasten yaralama”, “tehdit”, “mala zarar verme” dâhil hakkında dokuz suç kaydı bulunan ve Beyoğlu ilçesinin Hacıhüsrev Mahallesi’nde ikamet eden B. E. isimli bir şahıs. Buraya kadar her şey normal ancak son zamanlarda peş peşe gelen hadiseleri bir arada düşündüğümüzde cinayet, yanıtlanması gereken bir yığın soru işaretini de içinde barındırıyor

İlki: Bu cinayet adi bir cinayet mi, yoksa siyasi bir cinayet mi? Cinayetin perde arkasında kimler var? Örneğin son zamanlarda İsmailağa Cemaati’nin başını çektiği tarikat odaklı yapılar, “Ehl-i Bidat İmamlar” başlığı altında bir çalışma içindeler ve “ehl-i bidat” olduğunu düşündükleri; İhsan Eliaçık, Mustafa Karataş, Yaşar Nuri Öztürk, Bayraktar Bayraklı, İsmail Nacar, Muhammed Nur Doğan, Hayri Kırbaşoğlu, Emine Şenlikoğlu, Mustafa İslamoğlu, Abdülaziz Bayındır, Alpaslan Kuytul, Süleyman Ateş, Hayrettin Karaman, Adnan Oktar, Humeyni, Ali Rıza Demircan, İskender Evrenesoğlu, Zekeriya Beyaz, Ali Şeriati, Edip Yüksel, Ahmed Hulusi gibi ünlülerin de aralarında bulunduğu 40-60 kadar imamın adını o listelerde sayıyorlar ve bir anlamda bu kişileri bir yerlere hedef olarak gösteriyorlar. Onlardan biri de, “Ramazan Hoca, hoca değil şarlatan” diyen Hüseyin Çevik. Onun listesinde Ramazan Hoca son sırada sayılıyordu. Bu detay polisin dikkatini çekti mi acaba?

Bkz. https://www.youtube.com/watch?v=AdA6mccog10&t=13s, Erişim Tarihi: 1 Şubat 2024

İkincisi ve belki de en önemlisi: Hizb-ut Tahrirci bir kişinin Anıtkabir’de şeriat çağrısı yapması, ardından Fatih Camisi imamına suikast girişimi, sonra Gazze’ye destek için düzenlenen mitingden dönen ve hilafet bayrağı taşıdığı söylenen bir kişiye yapılan yumruklu saldırı, Santa Maria Kilisesi baskını ve son olarak da Ramazan Hoca’nın katledilmesi… Bu olaylar silsilesini bir arada düşündüğümüzde bunlar doğal seyrinde ilerleyen olaylar mı, yoksa yaklaşan bir hibrit darbe planının ayak sesleri mi?

Üçüncüsü: Bu ülkede insanlar istedikleri fikri savunamayacaklar mı? Mutlaka ölmeleri ya da yandaş mı olmaları gerekiyor? Düşünce özgürlüğü ve eleştiri kültürünün yerleşmesi noktasında devletin yapacağı şeyler, alacağı tedbirler yok mu? Bu kültürün oluşması için daha kaç insanın ölmesi lazım?

Dördüncüsü: İslam’ı; dini pratikleri ve inanç esasları açısından eleştiren pek çok yazı kaleme almış biri olarak zaman zaman ben de tehdit alıyorum. Ölümün bir vakti saati olduğuna inanan biri olarak çoğunu ciddiye almıyorum elbette. Ama her şeyi siber gözüyle gören ve peş peşe operasyonlar düzenleyen devlet baba acaba bu ülkenin muhalif insanlarının da babası değil mi?

Bkz. İlahi Adalet Komünizm (Araştırma/İnceleme), Liman Yayınevi, Genişletilmiş ve Gözden Geçirilmiş 2. Baskı, Ankara, Nisan 2023

 

Analiz Haber: Osman Akyol/1 Şubat 2024, İstanbul



Diyarbakırlı Ramazan Hoca cinayetinin düşündürdükleri