Çok uzun zaman olmuştu Alp’i görmeyeli, oldukça uzun zaman.
Özlemiştim nihayetinde eski dostumu hem de çok. Araya yıllar yollar girmiş olsa da iletişimimiz bir şekilde sürüyordu.
Telefon rehberime girdiğim gibi Alp’i aradım.
Yıllar sonra açılan telefondan gelen cevap;
DOSTUMMMMM! Oldu.
Çok içten gelen bir ses tonuyla karşılamıştı beni yıllar sonra.
Özledim Alp’im dedim, özledim…
Nasıl özlemeyeyim ki, çocukluğumuzu, ergenliğimizi ve gençliğimizin ilk yıllarını her beraber geçirmiştik. Hem de öyle böyle değil, her anını doya doya.
Nasılsın dedim, çok özledim yıllar oldu görüşmeyeli. Müsait bir vaktin yaratalım da görüşelim dedim.
Olur, tabi dostum Cumartesine hazır ol geliyorum o halde dedi.
Asıl adı Alp Can’dı. Harbiden de Can’dı…
Alp benim hayatımın en sırdaş, en yoldaş dostuydu. Çok şeyler paylaşmış, onca yıla yüzlerce hikâye sığdırmıştık. Bazı insanları anlatmaya gerek duymazsın mesafeler uzak olsa da bilirsin ki o hep oradadır.
Alp bundan 15 sene önce Bursa’ya taşınmıştı. O dönemlerde de yine sık sık görüşüyorduk. Ama yıllar, yollar hayat koşturmacası, osu, şusu, busu derken bizde zamana yenik düşenlerden olduk.
Uzun bir özlem sarılması ve arkasından saatlerce süren hayatımızın geniş özetini konuştuk.
İçimdeki ses bir an dışa yansıdı o esnada, o günden sonra onu bir daha gördün mü dedim?
Bana dönerek, gözlerinde oluşan yaşarmaların arasında evet dedi, onu rüyalarımda defalarca kez gördüm.
Alp ile 17 yaşındaydık, ilk defa aşık olmuştu o zaman. Çünkü kalp gözünü ilk defa Nil ile açmıştı hayata. Alp için Nil çok önemliydi onu çok sevmişti. Yaşadıkları aşkın en yakın şahidiydim, bendeki aşkın tarifi tam olarak onlardı, yıllarca da öyle kaldı.
Beş yıl süren ilişkilerinin birçok olayına da tanıklık ettim desem yeridir. Aslına bakılırsa o yıllardan sonra ben öyle bir sevgiyi ve sadakati hiç görmedim. Onların o dönem yaşadıkları ve sonraki süreçlerine dair birçok şey yazabilirim sayalara da sığmaz ama kalem bu defa ayrılığa mürekkep akıtmak durumunda.
Ahhh be Ali dedi, ahhhhh
Bir daha ne öyle sevdim ne de öyle özledim. Onca yıl el ele, göz göze kalp kalbe ol sonra ayrıl ve onu bir daha görememiş sesini duyamamış ol. Sevemedim bir türlü dedi, sevemedim sonbaharı sevmedim sevmekte istemedim.
Sonra durdu, ulan sonbaharın suçu ne ki dedi.
Sönmeye yaklaşan sigarası elinden düşmeden ikincisini yakıverdi.
Sen dedi!
Sen…
Sen hiç yirmi milyon insanın yaşadığı İstanbul’da belki onu görürüm ümidiyle sokak, sokak gezdin mi? Kaç milyonda bir görürüm şansının hayalini kurdun mu?
O ılık sonbahar akşamının üzerinden tam 18 yıl geçti Ali, tam 18 koca yıl. İnan bana tek bir gün olsun unutmadım, unutmak da istemedim açıkçası dedi. Belki isteseydim unuturdum ama istemedim dedi.
Bazen kokusunu unuttuğum oldu, bazen yüz hatlarını kimi zaman da ses tonunu. Ama varlığını unutmak hiçbir zaman mümkün olmadı.
Bazı zamanlar görüntüler gidip gelse de gözlerimin önünden buna hiçbir zaman izin vermedim. Çünkü ben unutmayı hiç seçmedim. Biliyorum şuan içinden geçenleri ama istemedim Ali, unutmayı tek bir gün olsun bile istemedim.
Geçer miydi?
Elbette geçerdi ama geçmesini hiç istemedim. Umut mu vardı, hayır o da yoktu dedi.
Onsuzluğa alıştım zaman zaman, ama onsuzluğa alışmaya alışamadım belki de alışmak istemedim diye ekledi.
14 Eylül’ün hep bir hüznü var içimde, 2008’in 14 Eylül’ü çok zordu be Ali.
Alp bunları anlatırken araya hiç girmedim, yıllarca konuşmadığı çok belliydi onca yıl geçmiş olmasına rağmen yanımdaki kocaman adam hala o günlerin izini yaşıyordu adeta. Yanlarında bir ben olduğum için sanırım sözleri dökülmeye başlamıştı.
O gün dedi, o gün ayrılmak için buluşmuştuk.
İnsan bile bile ayrılık buluşması yapar mı Ali dedi, ayrılık buluşması. Yani son kez buluşmak için bir araya gelecektik o gün. Beraber geçirdiğimiz beş yılda tek bir sorun bile yaşamamıştık, birbirimize saygıyı güveni tek bir gün olsun bile bırakmadığımız için ayrılıkta saygıyla ve güzel anarak olmalıydı dedi.
14 Eylül 2008 evet Ali 14 Eylül 2008
Son koku, son temas ve son bakışlar…
Kadıköy iskelesindeki son cümleler.
Sonbaharın ılık bir Pazar akşamında 19:00 vapuru yanaştı iskeleye ve inan bana akrep ile yelkovan hiç bu kadar hızlı dönmemiştir hayatımda.
Sana son bir defa sarılabilir miyim dedi Nil…
Hayır diyebilir misin?
Nasıl o son sarılmayı bırakabildim, gitme diyemedim.
Hoş desem de kalmayacaktı da…
O gün bugündür 14 Eylül 2008 ‘de saat 19:00 da Kadıköy’den ayrılan vapurun adı bende ‘’Ayrılık Vapurudur’’ Ali dedi.
Yıllar geçmiş olmasına rağmen gördüğüm Alp hiç değişmemişti.
Duygusal, hisli, içten
Mutlaka yıllarda ondan birçok şey almıştır elbette…
Saçına ve sakalına aklar da düşmüş. O da herkes gibi değişmiş olmalıydı ama 17 yaşında gördüğüm ve hala değişmeyen tek şey Nil’e olan sonsuz aşktı.
Hatırlıyorum 14 Eylül gecesini yanıma gelmişti, ilk sigarasını da o gece yakmıştı. O gün Alp 22 yaşındaydı. Üzerinden 18 yıl geçmiş olmasına rağmen bugün yanıma gelen Alp ise hala 17 yaşındaydı…