Son yıllarda enflasyon, Türkiye'nin ekonomik gündeminin başlıca maddesi haline geldi. Hızla yükselen fiyatlar, halkın her kesiminde önemli bir endişe kaynağı olurken, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan enflasyon verileri, çoğu zaman halkın hissettiği enflasyonla örtüşmüyor. Resmi enflasyon oranı yüzde 50 civarlarında açıklanırken, sokaktaki vatandaş marketlerde, akaryakıt istasyonlarında ve gıda fiyatlarında çok daha büyük artışlar görmekte.
Peki, TÜİK bu verileri nasıl hesaplıyor? Temelde, TÜİK, Türkiye genelindeki çeşitli bölgelerdeki marketlerde ve mağazalarda belirli bir mal ve hizmet sepeti üzerinden fiyat hareketlerini izler. Bu sepet, ülke genelinde belirli bir tüketici profilini yansıtmaya çalışsa da, bu modelin halkın günlük harcama alışkanlıklarını tam anlamıyla yansıtmakta zorlandığına dair eleştiriler mevcut. Sepette yer alan ürünlerin seçiminde, genellikle orta sınıf ve üst gelir grubunun harcama alışkanlıkları göz önünde bulunduruluyor. Oysa dar gelirli ailelerin harcamaları, bu sepette yer alan ürünlerle sınırlı kalmıyor. Yani, TÜİK’in kullandığı sepetin, toplumun en alt gelir grubunun yaşadığı gerçek enflasyonu tam olarak yansıtmadığı iddiaları, halk arasında yaygın bir görüş.
Enflasyon hesaplamasında bir başka önemli etken, hükümetin ekonomi politikalarındaki değişikliklerdir. TÜİK’in verileri, devletin aldığı ekonomik tedbirlerle doğrudan etkileşim halindedir. Örneğin, devletin uyguladığı sübvansiyonlar, vergiler veya fiyat kontrolleri, enflasyon verilerinin belirlenmesinde rol oynar. Birçok zaman, bu tür politikalar sayesinde, TÜİK’in verilerinde fiyat artışlarının yavaşlatılmasında ya da sınırlı bir biçimde yansımasında bir etkilenme olur. Ancak sokakta, marketlerde, akaryakıt fiyatlarında ve kira artışlarında görülen artışlar, halkın hissettiği enflasyonu daha fazla etkiler. Birçok vatandaş, hükümetin ekonomik kararları doğrultusunda fiyatların bazı ürünlerde sabit kalsa da, temel ihtiyaçlarda yaşanan hızlı fiyat artışlarını gözlemler.
Halk, her geçen gün artan gıda ve enerji maliyetlerini, kira zamlarını, ulaşım ücretlerindeki yükselmeleri doğrudan hissederken, TÜİK'in enflasyon hesaplamalarında bu etkenler daha az yer buluyor olabilir. Hükümetin politikaları, enflasyon verilerinin açıklanmasında baz etkisi yaratabilir. Ancak bu durum, halkın günlük yaşantısındaki gerçek maliyet artışlarını yansıtmaz.
Birçok iktisatçı, TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranlarının, hükümetin politikaları doğrultusunda gerçek enflasyon oranlarından daha düşük gösterildiğini savunuyor. Bu tür bir durum, halkın enflasyon karşısındaki kaygılarını artırırken, enflasyonla mücadele eden hükümetin politikalarını savunan köşe yazarları, TÜİK verilerinin devletin ekonomi politikalarına paralel olduğunu savunuyor. Ancak bu, gerçek enflasyonun daha yüksek olduğunu hisseden halk için çözüm getirmiyor. Halkın algıladığı enflasyon, çoğunlukla duyusal bir tecrübe olarak, fiyatların her geçen gün daha da arttığını hissetmelerine yol açıyor.
Enflasyon hesaplamaları, ekonomi politikaları ve halkın günlük harcama alışkanlıkları arasında güçlü bir bağlantı vardır. TÜİK’in enflasyon verileri, hükümetin ekonomik istikrarı sağlama çabalarına odaklanmış olsa da, halkın yaşadığı fiyat artışlarıyla bu veriler arasındaki uçurum, ekonominin gerçek dinamiklerini yansıtmakta eksik kalmaktadır. Bu da, halkın hissettiği ekonomik zorlukların ve gerçek enflasyon oranlarının daha geniş bir perspektiften ele alınması gerektiğini gösteriyor. Ekonomik istikrar sağlanmaya çalışılsa da, sokakta yaşayanların gerçek enflasyonla mücadelesi farklı bir boyut kazanıyor.